29 Temmuz 2012

Onun Franz Joseph hayranlığı sonsuz

Cumhuriyet 29.07.2012
VİYANA
AHMET ARPAD


Balkonun büyük pencerelerinden vuran güneşin yakıcı ışığı ile uyandı. Saat on ikiyi geçmişti. Dışarıda güzel bir gün onu bekliyordu. Hemen kalkmadı. Düşüncelere daldı... Birkaç gün sonra Londra'nın güneyindeki güzel Bath kentinde yaşayan babası ziyaretine gelecekti. Yaşlı adam 1937'de ülkesini terk etmeye zorlanan anne ve babasıyla İngiltere'ye sığındığında 10 yaşındaydı. Orada yetişmiş, evlenip çoluk sahibi olmuştu. Yatağında keyif çatan adam İngiltere'de yaşayan ve yıllardır görmediği kız kardeşini de bir an düşündü. Anna, İngiltere'de kalırken o genç yaşında babasının doğmuş olduğu topraklara gelmiş, Viyana'ya yerleşmişti. Yataktan çıktı. Mutfağa gitti, kahve makinesinin düğmesine bastı. Ardından banyoya geçip soğuk bir duş aldı, kendine geldi. Az sonra Spittelberg semtindeki çatı katının geniş balkonunda oturmuş, Viyana ayaklarının altında güzel bir kahvaltı yapıyordu. Kentin bu tarihi semtinde yirmi yıldır yaşıyordu ve buradan ayrılmayı aklından geçirmiyordu. Osmanlı orduları 1683'teki İkinci Viyana kuşatmasında buralara kadar sokulmuş, fakat yine de kenti almayı başaramamış. Çok uzun yıllar varlıksız insanların yaşadığı, bundan 20-30 yıl öncesine kadar sokak kadınları ile ucuz barların doldurduğu sokaklarda bugün kibar insanlar dolaşıyor, küçük sanat galerileriyle, ilginç lokantalar semti süslüyor. Akşamüstüne doğru evden çıktı. Yokuş aşağı inip sanat müzesinin büyük avlusundan geçti, Ring Caddesi'ne çıktı. Tarihi ıhlamur ağaçlarının altında ağır ağır yürüdü. Yüzlerce ıhlamur çiçek açmıştı, geniş bulvar ne de güzel kokuyordu. Ring'de gezinen bazı yabancılar bu ağaçları çınar ağacı sanıyordu!

Gülümseyip yoluna devam etti. Kahramanlar Alanı'nı geçti. Hofburg Sarayı'nın önünde günün bu saatinde hâlâ binlerce turist vardı. Saat altıda işe başlayacağı için her zamanki gibi tanışlarıyla çene çalacağı Cafè Hawelka'ya bir uğrayacaktı. Geçen aralık ayında 100 yaşında vefat etmiş olan Bohemyalı kunduracı oğlu Leopold Hawelka ile eşi Josefine'yi çok iyi tanırdı. Dorotheer sokağında yetmiş yıl boyunca sahibi olduğu, savaşın ardından Viyana'nın çok sevilen bir edebiyatçılar, ressamlar ve gençler kahvehanesi kabul edilen Hawelka'yı artık oğlu Günter işletiyor.

İngiltere'de yaşadığı delikanlılık yıllarında dedesinden dinlemişti. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde sürekli gelişen kente çoğu el sanatçısı ve tüccar olan Slavlar, Macarlar ile İtalyanlar, Polonyalılar ve Yahudiler akın etmişti. Bu insanlar kökenlerini hiç unutmamıştı. Dedesi çocukluğunda onların Viyana sokaklarında ulusal giysileriyle özgürce dolaştığını söylerdi. Varlıklı aileler evlerinde Bohemyalı hizmetçiler, Macar aşçılar ve Çek çocuk bakıcıları çalıştırırmış. Dedesinin, "Yaşlı Kayzer Franz Joseph'in Viyanası'nda yabancı unsurların bir araya gelip ortak bir kültür oluşturması için yeterince ‘bereketli toprak' vardı" dediğini de anımsadı Hawelka'nın kapısından içeri girerken. Az sonra her zamanki masasında oturmuş, 60 yıldır hiç değişmemiş eşyalara bakıp, acı kahvesini yudumlarken yine geçmişe gitti, monarşi yıllarını gözünün önüne getirdi. Dedesinin, "Viyana'da kişi bütün dünyanın havasını ciğerlerine çektiği duygusuna kapılır, belli bir dilin, ırkın, ulusun ve idealin baskısında olmadığını hisseder, özgürlüğünü yaşardı" sözlerini düşündü. Onun söylediğine göre insanlar dünün Viyanası'nda hüzünlü anları küçük bir şakayla hemen unutuverirdi.

Peki ya bugün? Viyana'ya yirmi yaşında gelmişti. Kent ve insanları son otuz yılda çok değişmişti. Fakat hiç değişmeyen bir şey vardı. Viyana yaşamı! Buradaki yaşam değil Avrupa'nın, Avusturya'nın bile başka bir kentinde yoktur. Viyanalı için opera, operet ve müzik hâlâ günlük politika kadar önemlidir. Belki de müziğe, tiyatroya, sanata olan bu ilgi Habsburg'ların politik alanda başarılar elde etmesini çok kez engellemişti? Saat altıya geliyordu. Şef garsonluk yaptığı ünlü lokanta pek uzakta değildi. Graben'de yürüdü. Köşeyi döndü. Lokantanın kapısından içeri girdi. Lokantanın barı eve gitmeden önce birer kadeh atıp sohbet eden sosyete beyleri ve hanımlarıyla doluydu. Hemen odasına geçti, üstünü değiştirdi. Bordo renk uzun ceketiyle, siyah pantolonunu, yeşil ipekten yeleğini giydi. Gür bıyıklarına karışan uzun favorilerini de bir güzel taradı. Aynaya göz attı. Gülümsedi. Şimdi nasıl da Kayzer Franz Josef'i andırıyordu! Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na 68 yıl boyunca hükmetmiş bu Kayzer'e olan hayranlığı sonsuzdu...

www.ahmet-arpad.de

15 Temmuz 2012

Kara para aklama cenneti

Cumhuriyet 15.07.2012
STUTTGART
AHMET ARPAD
 

Stuttgart’tan tanıdığım, son yirmi yıldır Baden-Baden’de yaşayan Wolfgang ile arada sırada hâlâ görüşürüz. Bu kez buluşma yerimiz şifalı kaplıcaları, tarihi kumarhanesi, at yarışları, ender güzellikteki köşkleri, villaları, şık dükkânları, beş yıldızlı otelleri, parkları ve tiyatrosuyla ünlü Baden-Baden. Bu küçük Karaormanlar kenti için “Rusya dışındaki tek Rus kenti” diyenler var! Kimler gelmemiş, şifalı sularına, at yarışlarına ve ünlü kumarhanesine bu şirin kentin! Tolstoy, Dostoyevski, Gogol, Turgenyev... Rusların Baden-Baden sevgisi Çar Aleksander’in 1793’te bu yöreli Luise ile evlenmesiyle başlamış ve aralıksız sürmüş. Daha o yüzyılda yeşillerin ortasında köşkler, villalar satın almışlar. Bugün de değişen pek bir şey yok. Özelikle son yirmi yılda Rusya ve kimi eski Demir Perde ülkesinde mantar gibi biten yeni zenginler kazançlarını (!) yurtdışına taşırken Baden-Baden ve çevresine de büyük emlak yatırımları yapmışlar... Oos ırmağı kıyısındaki küçük kentin yamaçlarını dolduran çoğu tarihi villa çoktan el değiştirmiş, Almanlardan Ruslara geçmiş. Irmak kıyısında yürürken Wolfgang: “Rusların 2000’li yıllarda tam 32 tarihi villayı satın aldığı biliniyor” diyor. “Buna tabii sayısız lüks apartman katını da eklemek gerekir.”

Baden-Baden yakınlarındaki tarihi Rodeck Sarayı bundan birkaç yıl önce Ukraynalı milyoner Kozitzki’nin eline geçmiş. Bir gazeteye gururla anlattığına göre çocukluğunda ucuza aldığı çikletleri sokakta yaşıtlarına pahalıya satarak iş hayatına atılmış! Ukraynalı multimilyoner İgor Bakay ile evli kızı, eski Ukrayna güzellik kraliçesi Natalya da ünlü Gründig villasının sahibi. Baden-Baden’e tepeden bakan, kapısından herkesin içeri giremediği lüksün lüksü Bühlerhöhe saray-otelinin önemli ortaklarından biri yine Kozitzki’nin kızı Natalya! Ancak bu yatırımlara akan paranın babayla kızından değil, damat Bakay’dan geldiği fısıldanıyor. Der Spiegel dergisinin yazdığına göre 2000 yılına kadar Ukrayna devlet gaz şirketi Naftogaz’ın baş sorumlusu olan Bakay 2004’te Moskova’ya kaçarken yüklü bir serveti de beraberinde götürmüş. Der Spiegel’in haberinde şimdiki Başbakan Azarov’un şu açıklaması dikkati çekici: “Ben ona bütün evrakları yok etmesini söyledim... Kanımca 100 milyon doları cebine attı...” Şimdi bu paranın bir kısmı mutlaka Baden-Baden’deki saray ve villalarda yatıyor!

Alman televizyon kanalı ZDF’nin politik ve toplumsal olaylara eleştirisel bakan Frontal 21 adlı programı da bir süre önce yayımladığı “Baden-Baden’de Kara Para” çalışması ile bu küçük Karaormanlar kentinde uzun yıllardır dönen oyunlara el atmıştı. Buraya akan kara paranın kaynağı ile pek ilgilenen yok gibi. Frontal 21’e göre: “Yetkililer çok gevşek davranıyor... Sanki emlakçılar noterler ve bankalar el ele... Yerel politikacıların da sesi çıkmıyor!” Eğer gerçekse birileri en az 100 milyon doları bu küçük kentin emlaklarına yatırmış. Bugün Baden-Baden’de adım başında bir Rusa rastlamak çok olağan. Tarihi sokaklarda gezinirken, lokanlarda yemek yerken, café’lerde otururken, Friedrichsbad ve Caralla kaplıcalarının sağlıklı sularında keyiflenirken, kumarhanenin karşısındaki kuyumcu vitrinlerine ağzı açık bakarken, mağazalarında alışveriş yapmadan gezinirken hep onlar karşınıza çıkıyor... Oos kıyısındaki Karaormanlar kentine Rusya’dan sık sık ünlü opera ve bale sanatçıları da geliyor. Gösterileri hep kapalı gişe! Baden-Baden’e gelip de Alman medya patronu Burda’nın dev sanat galerisindeki birbirinden ilginç sergileri, Fabergé müzesindeki Çar III. Aleksander döneminden kalma altın, pırlanta ve elmasla süslü mücevher yumurtaları görmeden dönmek doğru olmaz.

Buradan Stuttgart’a ne götüreyim diye düşünürken, Wolfgang “İsviçre çikolatası götür!” deyiveriyor. “Ünlü Laederach kısa süre önce Baden-Baden şubesini açtı.” Bu öneriye karşı çıkılır mı? Az sonra kasada bir avuç praline 9 Avro öderken neredeyse utanıyorum. Önümdeki iki Rus sarışını onun yirmi katını kasaya bırakmıştı!

www.ahmet-arpad.de