13 Haziran 2010

Büyüklerin düşler dünyası

Cumhuriyet 13.06.2010

STUTTGART
AHMET ARPAD
 
Bir yılan örneği kıvrılıyor uzun tren. Vagonları kıpkırmızı. Şatoların ve üzüm bağlarının arasından süzülüyor, dağların içindeki tünellere girip çıkıyor, nehir kıyılarından geçiyor, köprüleri aşıyor. Romantik tarihi kentler geride kalıyor. Son istasyona varıyor. Duruyor. Hiç kimse inmiyor. Çünkü bu trenin yolcuları cansız! Plastikten onlar. Burası bambaşka bir dünya, içinden minyatür trenlerin geçtiği büyüklerin "düşler dünyası"... Evler, saraylar, şatolar, kiliseler, hayvan sürüleri, otomobiller, kamyonlar, tramvaylar, ellerinde bavulları istasyonlarda bekleşen yolcular... Karlı yamaçlara tırmanan teleferikler, doruklardan aşağı süzülen kayakçılar... Aralarından geçen yolcu trenleri, yük trenleri, her ülkeden upuzun trenler. Buharlısı, elektriklisi, dizeli sayısız lokomotif, boy boy, renk renk yüzlerce vagon, bin metrenin üzerinde ray ve düzinelerle tren dizisi.
 
Salonda pek kadın yok. Gezinenler orta yaşın üzerinde babalarla küçük oğulları. Almanların bu tür oyuncak trenlere merakı sonsuz. Evinin bir odasını trenlerine ayıramayan çatı arasına ya da bodruma el koyuyor. Küçük lokomotiflerin, uzun vagon dizilerinin, ormanların, dağlarla tepelerin oluşturduğu "düşler dünyası"nda yaşayanlar çocuklar değil yetişkinler, yaşını başını almış insanlar. Küçük memurundan banka müdürüne, lise öğretmeninden başhekime, mühendisten yargıca her meslekten insan minyatür trenlerle kendi dünyasını kuruyor. Çocukluğunda salonda halının üzerine kurduğu birkaç metre ray, bir lokomotif ve iki-üç vagonla o dünyaya bir giren büyüdükçe bu hevesi uğruna hiçbir giderden kaçınmıyor. Alman minyatür tren meraklıları her yıl milyonlarca Avro'yu bu uğurda çekinmeden harcıyor.
 
Avrupa'nın en büyük ve en eski oyuncak trenler yapımcısı Maerklin, Stuttgart'a yarım saat uzaktaki Göppingen'de. 1859'da kurulan, ilk yıllarda oyuncaklarla buharlı minyatür makineler yapan fabrikanın müzesini her ay on binler ziyaret ediyor. 2009 yılında ziyaretçi sayısı iki yüz bini aşmış. 2007 ve 2008 yıllarında kriz geçiren Maerklin geçen yıl kendini toparladı, cirosunu 110 milyon Avro'ya çıkardı. 2010 Nürnberg oyuncak fuarında sunduğu iki yüze yakın yeni modelle tam bir sürpriz yaptı. Tüm lokomotiflerde artık en modern dijital teknik uygulanıyor. Maerklin'in 1935'te sadece 300 adet imal etmiş olduğu ünlü İsviçre lokomotifi "Timsah" günümüzde açık arttırmalarda bir otomobil fiyatına alıcı buluyor. Bundan beş yıl önce Maerklin müzesinden bir gece yarısı çok değerli lokomotiflerle oyuncaklar çalınmıştı. Kuruluş 200 bin Avro ödül koydu. Hırsızlar bir Doğu Avrupa ülkesinde yakayı ele verdi, milyonlar değerindeki oyuncaklar da yine müzeye geri döndü. Babalarla oğullarının 19. yüzyıldan bu yana severek birlikte oynadığı tek oyuncak minyatür trenler. Ve bu böyle kalacağa da benziyor. Boş zamanlarını buharlı ve elektrikli lokomotiflerin çektiği trenlerin dünyasında geçiriyor bu "çocuklar".
 
www.ahmet-arpad.de

12 Haziran 2010

Burhan Arpad'ı Anımsamak

Cumhuriyet, 12.06.2010 
Turgay Olcayto
 
Gerçek değerlerin yerine sahtelerinin konulduğu günümüzde Burhan Arpad adını bilen, onun engin kültüründen haberdar olanların  sayıca azlığını yadırgamıyorum. Giderek içine çekildiğimiz sen-ben kavgası, bireyci ve ben merkezci tutum siyasetten toplumun tüm katmanlarına yayılmışsa  bundan yazar, çizer, aydın kesimlerini ayrı tutabilmenin de olanağı kalmamış demektir. 19 Mayıs 2010 gazeteciliğin hemen her dalında kalem oynatmış usta  yazar ve çevirmen Burhan Arpad'ın 100. doğum günüydü. Adına bir anma düzenlense de, ülkenin her gün değişen iç siyaset ağırlıklı gündemleri arasında  kültür insanlarımıza yazılı ya da görsel basının ilgi göstermemesini de doğal karşılar olduk. Anamal düzeninde medyanın toplumu aydınlatmak ,bilgilendirmek,kültür değerlerini öne çıkarmak gibi bir kaygısı neden olsun ki. Şimdilerde medyanın işlevi  önce bağlı bulundukları sermayeye,sonra da siyasetin güç odaklarına şirin görünmek. Popüler kültürle de toplumu uyutmak. Haklarını yemeyelim. Bu alanda çok başarılılar...  

5 Haziran Dünya Çevre günüydü. Çevre bilincine, çağdaş kentleşmeye değin pek çok yazıya imza koymuş Burhan Arpad'ı böyle bir günde anmanın sırasıdır diye düşündüm. İstanbul'da doğal ve tarihi güzelliklerin, kültür yaşamının giderek yok edildiğini daha 70’li yıllarda fark etmişti Arpad. Gazete yazılarında yetkilileri uyarır, batının kentsel çalışmalarından örnekler verirdi.Ne yazık ki ne yetkililer,ne de çevre bilincine yabancılaştırılmış toplumumuzun bireyleri onun uyarılarına kulak verdi.Ve sonunda çarpık kentleşmenin karmaşasının yaşandığı ,rant paylaşımının egemen olduğu,yeşilin betona kurban edildiği günümüze gelindi. 1986 tarihli “Küçüksuyu “anlattığı bir yazısını şu tümceyle noktalar Arpad : Yeşili ve doğa güzelliğini umursamayan toplumlarda her şeyin başı paradır. “

TRT’de çalıştığım yıllardı. Burhan Arpad'ı tanıma mutluluğunu yaşadım. Bir program için gelmişti. İnsanı rahatlatan gülümseyen bakışları kazınmış belleğime. Alçak gönüllülüğü ve kısa tümcelerle sizi içine çekiveren konuşma biçemi de. Dimitir Dimov'un May yayınlarından  çıkan “Tütün “ kitabını Arpad'ın çevirisinden  okumuştum. O dönemlerde en sevdiğim kitaplarım arasındaydı. Kitabı çıkardım. Gülümsedi ve adıma imzaladı. Tarih 12 / 8/ 1981. Sonraları daha yakından izledim Arpad'ı. Öykülerini,tiyatro yazılarını,tiyatro eleştirilerini  ama ille de onun beğenisinin izlerini taşıyan yazarlardan yaptığı çevirileri okudum keyifle.Çağdaş Alman ve Avusturya yazınını tanıma olanağı buldum.Stefan Zweig'ı da Arpad sayesinde ekledim sevdiğim yazarlar arasına.Selim İlerinin de vurguladığı gibi Türk okuru Stefan Zweig'ı  tanımak açısından Burhan Arpad'a her zaman gönül borcu duyacaktır.

Köşe yazıları, sonraki kuşağın gazetecilerine örnek olarak gösterilebilir. Duru bir türkçeyle, anlatmak istediği konuyu söz kalabalığına boğmaksızın, hemen hep ayrı ölçüde kısa yazabilmek her babayiğitin harcı olmasa gerek.

Toplumcu bir yazardır Arpad. Öykülerinde sıradan insanlar, ağırlıkla emek insanlarını işler.Onun yazdığı dönemlerde solcu olmak,emekten yana yazılar yazmak kolay değildir.Ne yazık günümüzde de bu anlayış sürüyor...”Bir İstanbul Var İdi “ adıyla (Doğan yayıncılık)   kitaplaştırılan gazete yazılarından biri “4 Aralık 1945 başlığını taşır. Bu yazısında Arpad, İkinci Dünya Savaşı bitimi Türkiye'sini anlatır. Yöneticilerin dış dünyaya karşı Türkiye'nin demokrat bir ülke olduğu görünümünü oluşturmak istediklerini  ama öte yandan Tan matbaasına, Berrak yayınevine , Salah Birsel ve İhsan Devrim'le kendisinin kurdukları ABC'nin yayınladıklarına bile tahammül edemediklerini vurgular. Hükümetin kışkırttığı gençlerin ve kimi sağ görüşlü grupların önce Cağaloğlu yokuşunda Sertellerin Tan matbaasını ve ardından ABC yayınevini yerle bir  ettiklerini ardından aynı saldırgan grubun Beyoğlu'na da geçerek Cami Başkurt'un Fransızca “La Turqui “ gazetesini ve Berrak Yayınevini de tahrip ettiklerini,okura  kısa fakat çarpıcı tümcelerle anlatır. Yazı, Sıkıyönetim komutanlığınca kapatılan sol partilerden, hapse tıkılan şair yazar ve aydınlara, Kore macerasından 6/7 Eylüle dek değinmelerle devam eder. Sonuçta yazısını şu tümcelerle bağlar Burhan Arpad :

Ve 1945 daha korkunç boyutlarla sürer gider. Bu karanlık çizgiler kötümserliğe yol açmasın. Cahit Saffet Irgat ne diyor?

    Değer mi deme,bu çektiğimiz.
    Böyle yaşamanın da kahrı çekilir.
    Güzel günler uğruna,böyle yaşamanın da ...

Burhan Arpad yapıtlarını okumanın tam sırası dostlar. Bir inanç insanının kendisine yönelik tüm engellere karşın hiç yakınmadan nasıl çalışıp üretebildiğini, çelebi görünümünün altındaki yiğit duruşu, hakça bir düzen için çırpınan savaşçı  kocaman yüreği anlayabilmek adına yapılmalı bu. Arpad'ı genç kuşaklara tanıtmak üretken, titiz, bir yazın emekçisi için bizlere düşen bir ödev diye düşünüyorum.